Reklam yazarlığından, edebi yazarlığa uzanan bir hikâye…
[vc_button title=”Söyleşi: Tuğçe Seren Karakoç” target=”_self” color=”default” size=”size_small” href=”#”]
Reklam yazarlığı ile başlayan iş hayatına kitap yazarlığı ile devam eden genç bir yazar Hatice Üzgül. Birçok kişinin belki ilgisini bile çekmeyen efsaneler onun kitaplarının konusu oluyor. Kitaplarında efsaneleri anlatan ve neden efsaneler diye sorduğumuzda “Onlar eskimezler. Etkilerini yitirmezler. Dönem dönem unutulabilirler fakat yeniden gün yüzüne çıktıklarında ne kadar taze kaldıklarına şaşırırsınız.” cevabını verdi.
Hatice Üzgül reklam yazarlığından, edebi yazarlığa uzanan hikâyesini bizlere anlattı.
Bize biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?
1980 yazında İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi’ni bitirdikten sonra okuduğum branş olan reklamcılığa adım attım. Uzun yıllar reklam yazarı olarak büyük reklam ajanslarında çalıştım. Bir ara ödül bile kazandım. Fakat bu benim için vazgeçilmez bir sektör değildi. Biranda geride bıraktım. Şimdi ise Türk efsanelerini romanlaştırmak üzere yola çıkmış genç bir yazarım. Amacım kadim efsaneleri günümüz okuyucularının hayatında yeniden canlandırmak.
Ne zamandır edebiyatla ilgileniyorsunuz?
Bana göre hayatın içinde edebiyatla ilgilenmemek gibi bir durum söz konusu değildir. Edebiyatla çok küçük yaştan itibaren tanışılır. Ve bu durum herkes için geçerlidir. Okuma yazma bilmeyen biri bile, kulağına çalınan bir türkünün sözleriyle kendisinden geçiyorsa bu edebiyatın gücüdür. Bir anne beşiğindeki bebeğe her gece masal okuyorsa, o çocuk edebiyatla yoğruluyor demektir. Dolayısıyla bu sanata ilk olarak nasıl ilgi duyduğumu hatırlamıyorum. Fakat şunu çok iyi biliyorum, ilkokul sıralarından itibaren geniş bir kütüphane yaratmaya başlamıştım. Profesyonel olarak sektöre adımımı atmam ise, 2013’ün Kasım ayında ilk kitabım “Gece Yolcusu”nun basılmasıyla gerçekleşti.
Yazarlığa başlama hikâyeniz nedir? Bu oldukça cesaret isteyen bir şey olsa gerek.
Reklamcılık mesleğimi bir kenara bırakıp İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Ankara’ya taşındım. Burada Avrasya Yazarlar Birliği Hikâye Atölyesi ile tanıştım. Bu benim için mesleki bir adım değildi o sıralar. Açıkçası kendime hobi arıyordum. Fakat sonrasında her şey hızlı gelişti. Bir de baktım, kurs bitmeden bir roman bir de öykü kitabı yazmışım. Bu kitapları yazmaktaki amacım, ödevini yapan bir öğrenci gibi öğrendiklerimi pekiştirmekti. Hocalarımın desteği nedeniyle dosyalarım yayınevlerine gitti. Yayınevlerinin ilgisi ise benim için güzel bir sürpriz oldu diyebilirim.
İlk başlarda hiç “Ben bunu yapamam, vazgeçiyorum.” dediğiniz oldu mu?
Hikâye atölyesine başlamadan önce yazarlık aklımın ucundan bile geçmezdi. Fakat başladıktan sonra “Yapamıyorum, vazgeçiyorum.” dediğim tek bir an dahi olmadı.
Şimdiye kadar kaç kitap yazdınız? Kitap yazmanın sizin için bir sonu var mı?
Dört kitap yazdım, biri henüz basılmadı. İlk kitabım bir öykü kitabı olan “Gece Yolcusu”. Bu ilk kitabın hemen ardından, birkaç hafta sonra, “Efsanenin Adı Şahmeran” basıldı. Ardından “Lokman Hekim Efsanenin Nuru” isimli ikinci roman geldi. Üçüncü romanım “Efsanenin Ateşi Anka Kuşu” ise yolda. Şahmeran, Lokman Hekim ve Anka Kuşu bir üçleme serisi. Bu serinin ardından başka efsaneler de gelecek. Hazırda bekleyen birçok projem var.
Bence kitap yazmanın sonu elbette ki yok. Fakat ömrün bir sonu var. Tek bir hayatım mevcutken, hayata geçirmek istediğim bir sürü proje olması ilginç bir durum değil mi?
Reklamcılıktan yazarlığa geçişte zorlandınız mı?
Hayır, zorlanmadım. Çok kısa süre içinde dört adet kitap yazabildim.
Neden efsaneler? Kitaplarınızın konularına nasıl karar veriyorsunuz?
Efsaneler edebiyatın en sihirli ve en güçlü dallarından biridir. Anlatıldığı zamana ve mekana göre değişiklik gösterdikleri için ölümsüz eserlerdir. İlk ne zaman anlatıldığı bilinmez. En son ne zaman anlatılacakları da kestirilemez. Onlar eskimezler. Etkilerini yitirmezler. Dönem dönem unutulabilirler fakat yeniden gün yüzüne çıktıklarında ne kadar taze kaldıklarına şaşırırsınız. Ben efsanelerdeki bu gücü seviyorum. Dolayısıyla günümüzde de yaşatılması gerektiğini düşünüyorum. Biraz araştırma yapınca fark ettim ki, unutulmaya yüz tutmuş birçok efsanemiz var. Açıkçası onları yazmamak benim için büyük bir kayıp olurdu.
Oldukça genç bir yazarsınız. Sizin gibi genç yaşta bu alana yönelmek isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Bana göre ortalama bir yazarda olmazsa olmaz kurallar; çok okumak, Türkçeye hakim olmak, insanları iyi tanımak, duygularıyla yaşayıp duygularıyla yazmak, iyi bir kurgu yaratabilecek zeki olmak, yetenek, çalışkanlık ve bol bol sabır sahibi olmaktır. Ortalamanın üstünde bir yeteneğe sahip yazar adaylarına ise zaten bir şey demeye gerek yoktur.