Şimdi yükleniyor

Kitap İncelemesi: Sıfır Sayı (Umberto Eco)

Bir gün uyanırsınız ve size derler ki: “Sen, sen değilsin. Bu ülkenin vatandaşı değilsin ya da zaten olduğunu sandığın tarihin hiç olmadı. Belki ailen de bir başkasıdır.” Peki nasıl olur? Bilgi kaynağına göre değişir. Kaynak: “Medium” (medya).

Umberto Eco, bu romanında bizlere medya adlı madalyonun, muktedirler sınıfında bireylerin yer alabilmek adına, öteki yüzünde ne gibi işler çevirdiğine dair sunumlar yapıyor. Gazetecilik mesleğini tüm çıplaklığıyla farklı katman ve statüleriyle masaya yatıran büyük usta; medya patronlarının ve olmaya aday olanlarının yalanlar, spekülasyonlar ve manipülasyonlar üzerinden kitleleri nasıl psikolojik çağrışımlarla gazete sayfalarından etkilediklerinin, bunu kazanç hanesine şantaj yöntemi ile nasıl yazmaya çalıştıklarının öyküsünü anlatıyor. Hatta öyle ki, herhangi bir basın mensubunun bu vahşi kapitalist ortamda para, cinsellik ya da statü kazancı uğruna kalemini satabileceğine de değiniyor. Bu mide bulandırıcı ilişkiler yumağını ve toplumun medya okuryazarlığı hususundaki cahilliğini dert edinip böylesi bir eser ile bizleri tanıştırıyor.

Bu bağlamda aslında hiç çıkmayacak bir gazete üzerinde spekülatif ve sansasyonel tehdit içerebilecek haberlerin profesyonel bir dille yapılması için kollar sıvanır. Kitabı okurken karşılaşacağınız Maia karakteri ise toplumun vicdanı olarak örselenen ahlakın temsilidir.

Günümüze bakıldığında ise romanda anlatılan bu gazetecilik ile piyasaya çıkan gazeteler arasında niyetsel ve yaklaşımsal benzeşimler kurabilmek çok mümkün.  Öyle ki, ülkemizde basın, sosyal yaşam gibi adeta gettolara bölünmüştür.  Herkes tarafı olduğu çıkarları uğruna, gerçeği görmezden gelip çarpıtmaktan çekinmez olmuştur. Basın alanında bir taraf olunacaksa eğer bu da kamu yararı, insan hakları, demokrasi, özgürlük, barış ve eşitlik ilkeleri olmalıdır. Ülkemizde demokrasiye ulaşamadan kapitokrasiye yapılan hızlı küresel geçiş ne yazık ki kamu yararı olgusunu bireyin ve sermayenin çıkarı için her yolun mübah olduğu yöne çevirmiştir. Çünkü kapitokrasilerde devletlerin yerini şirketler, halkın yerini patronlar, hukukun yerini ise sermayenin eko-politiği almaktadır. Bu bağlamda irdelendiğinde, romandaki gazetecilik örneğinin, halkın yerine patronlara hizmet etmesi ve tek amacın muktedirler sınıfında yer alabilmek olması kabul edilebilir bir etik değer taşımamaktadır.

Romanda geçen gazetecilik algısının, okurların sömürülmesi, yalan ve kamu yararı taşımamasından mütevellit, doğru bulunması söz konusu olamaz. Nitekim resmi tarih yalanlarının da yazar tarafından dert edindiği ve bu bağlamda kuşkucu bakış açısının geliştirildiği görülmektedir.  Bu hususta gerçeğe ulaşabilme ihtimalini taşıyan haber emekçisinin kurban edilmesi, yine basın alanında doğruları kovaladığınız zaman karşılaşılan ölümcül tehditleri de gözler önüne sermektedir.

Eserdeki en etkileyici yaklaşımlardan biri ise, televizyon karşısında önemini yitiren gazetenin ancak yarından haber verebileceğinde yeniden ilgi odağı olacağına dair yapılan saptamadır. Lakin bu da gazetecilik değil, kâhinlik demektir. (Köşe yazıları ve şahsi yorum, öngörüler hariç).

Umberto Eco, “Sıfır Sayı “’da yaşamı doğrudan ya da dolaylı olarak yüksek önem seviyesinden etkileyebilecek olan medya üzerine, gazetecilik alanından doğru ve kuşkucu eleştirilerde bulunarak, gerçeği aradığımız yollarda zihinlere ışık tutmayı ve en önemlisi sorgulamayı (Socrates öğretisi) okurlarına iletebilmektedir.

Haydi öyleyse kapağı çevirin ve Umberto Eco’nun kurgusunda medya materyallerinin perde arkasını keşfedin. Artık yalnızca camdan yansıyanları değil, stüdyonun bütününü de görme şansı bulacaksınız.