Kitap İncelemesi: Fahrenheit 451
[vc_button title=”İbrahim Emre Sugel” target=”_self” color=”default” href=”#”]
Kitaplara karşı özgürüz. Onları dilediğimiz an kapatabiliriz, ama televizyon öyle mi? Bir kez oturma odasına yerleşti mi, kim kurtarabilir zincirlerinden kendisini…
Uyan, yıkan, giyin, beslen, işe git, eve gel, soyun, yıkan, beslen… Camdan duvarlar çevreleyecek seni. Otur, düşünme, konuşma, kilitlen, izle… Fahrenheit 451 nedir sizce?
Ray Bradbury, 1953 yılında yazmış olduğu bu eserinde okurlarını, yaratmış olduğu distopya içerisinde bugünü düşünmeye teşvik ediyor. İtfaiyecilerin yangınları söndürmek için değil de, ateşi harlamak için görev yaptığı, kitapların yakıldığı, bulundurulmasının ve okunmasının yasak olduğu, televizyonun izleyicileri esir aldığı interaktif bir yapı, korku politikasının hüküm sürdüğü egemenler idaresi ve benlik yoksunu otonomunu yaşayan makineleşmiş insanlar. Tanıdık geliyor öyle değil mi? Hadi itiraf et, korkma! Söyle 21.yy’da liberalizm adı altında dünyaya dayatılanları. Kollektivizmin, toplumsal duyarlılık ve bilincin sona yaklaştığı, bireylerin tek tipleştirildiği, özgürlük kavramının yalnızca tüketim olanaklarıyla özdeşleştirildiği, buna karşı duran bilinçlerin ötekileştirildiği, zihni özgür bedeni tutsak olanlarla, bedeni özgür zihni tutsak olanların dünyası bu…”Fahrenheit 451.” Bir kitap sayfasının yakıldığı sıcaklık.
Kahramanımız Clarisse, sorgulayan, özgür bilincin temsilcisi. İtfaiye eri Montag ise distopik düzenin bekçisi. “Çalış Montag çalış” dedi amiri. “Terfi et Montag terfi et” dedi eşi. Montag çalıştı, Montag terfi alacaktı. Ama Clarisse sordu: “Eskiden itfaiyecilerin kitapları yakmadığı, yangınları söndürdüğünü biliyor muydun?” Montag şaşırdı ve ilk kez sorguladı. Merak etti. Anlam zihnine bir tohum ekti. Hem nereden bilsindi. Okullarda sadece ezber verilir, düzenin alışkanlıkları beslendirilirdi. Oyalan, eğlen ama düşünme. Yine tanıdık geldi değil mi?
SBS, OKS, LGS, YGS, ÖSS, ÖYS, ÖSYS, DGS, YDS, KPSS… Çalış çocuk çalış, büyü çocuk büyü, ezberle genç ezberle… Ama düşünme. “Öğretmenim kâğıdımı görebilir miyim?” “Tabi görebilirsin, ama fazla puan vermişsem alırım onu da.” Korktu çocuk. Hak aramanın, mevcut durumunu da kaybetmek demek olduğunu öğrendi. Sorgulamadı. Soruşturmadı. Fahrenheit 451’in insanları, bugünün varlıkları.
Günde kaç saat televizyon izlersin? Üç? Dört? Beş? Kaç saat uyursun? Dört? Altı? Sekiz? En son ne zaman biyolojik saatine göre uyandın? Kaç gece aşırı kafeinle çalıştın? En son ne zaman arzu ettiğin kişi oldun sen? Facebook’da mı, Twitter’da mı, yoksa İnstagram’da mı? Hangisi sensin? Gerçekte olan mı, zahiride yaratılan mı?
Eserde yer alan televizyon bağımlılığının yerini, akıllı telefon fetişizmine bıraktığı günümüz dünyasında, ne kadar kullanıyorsun bilgi toplumu adına sahip olduklarını? Roman kahramanlarımızın televizyon ekranına sıkışan ikincil benliklerinin tatmin olamadıkları gerçek dünyalarıyla çarpışması sonucu yaşadığı psikolojik buhran ve intihar girişimleri, Ray Bradbury’nin distopyasından günümüze göz kırpıyor. Ne kadarımız depresyonla tanışmıyor ve ne kadarımız antidepresan bağımlılığı ile yaşıyor acaba? Hadi gelin. Okuyalım ve düşünelim. Korkmayın, yanmayacak nöronlarımız. O zaman anlayacağız bireyi kendini gerçekleştirmekten ve tekâmülüne hizmet etmekten alıkoyan kara düzeni.
Ray Bradbury Fahrenheit 451’de, bireyin farkındalık kazandıktan sonra toplum içinde özgürce kabul görülme ve kendi gibi bilinç aydınlanmasına erişen insanlarla buluşabilme arzusunu, itfaiye eri Montag’ın eşi, iş arkadaşları, iktidar, medya manipülasyonu ve toplum perspektifinden başarılı bir şekilde ele almış ve bizleri O’nunla yürümeye davet etmiştir. “Eski demir yolunu takip et Montag. Seni ait olduğun yere, kitap insanların olduğu gerçekliğe, bir amaç uğruna var olmaya götürecek.”
Peki ya sen? Hey okuyucu, seninle sesleşiyorum! Biliyor musun benim gibi yaramaz çocukların çok sevdiği bir sözcük vardır: “Hadi!” Pratiğin dayanılmaz çekiciliği. Hadi usta yazarın davetini kabul edelim. Özgür benliğimizi hakim kılmak adına cesaret örneği gösterelim. Eski demir yolunda Montag’la birlikte yürüyelim.