Şimdi yükleniyor

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü

Her yıl 25 Kasım’da, toplumda farkındalık yaratmak amacıyla 81 ilde sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere kamuoyu tarafından paneller, yürüyüşler, söyleyişiler ve eylemeler düzenleniyor.

Dominik Cumhuriyeti’nin diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabel kardeşler (Minerva, Patria ve Maria) 25 Kasım 1960 yılında vahşice öldürülüp uçurumdan atıldılar ve bu olay sonrasında diktatörlüğe karşı bir sembol haline geldiler. 17 Kasım 1999’da BM Genel Kurulu da bu konuyu ele alarak toplumda farkındalık yaratmak amacı ile 25 Kasım tarihini “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü” ilan etti.

Kadına Yönetlik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Planı Kamuoyuna Tanıtıldı

Geçtiğimiz yıl 25 Kasım’da T.C. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” programında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından 75 maddelik koordinasyon planı açıklandı.

Bakanlar, kamu kurum ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, muhtarlar, üniversiteler, sanat ve spor camiasından birçok önemli ismin yer aldığı programda Bakan Selçuk; “millet olarak tevarüs ettiğimiz inanç ve değerler dünyasında kadın her zaman muhterem ve onurlu bir yere sahiptir. Kadına yönelik şiddetin bizim dünyamızda hiçbir gerekçesi ve yeri yoktur. Bu tür menfur olayları, hem kul hakkına girmek hem de bir insanlık ayıbı olarak görüyoruz” dedi.

Acil Eylem Planı Protokolü İmzalandı

Bakan Selçuk; “hükümetimiz ve bakanlığımız adına, bu konuda gelişen toplumsal hassasiyetten ve bilinçten memnuniyet duyuyor, bu farkındalıktan büyük güç alıyoruz. Kadına yönelik şiddete karşı alınması gereken bütün tedbirleri araştırıyor ve sıfır tolerans ilkesiyle etkin şekilde hayata geçiriyoruz. Bu çerçevede, yürüttüğümüz çalışmaları daha etkin ve sonuç alıcı bir seviyeye taşımak üzere hazırladığımız 2020-2021 Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Planı’mızı, 25 Kasım 2019 itibariyle kamuoyumuzla paylaşacağız. Kamu, sivil toplum, sosyal taraflar, özel sektör ve medya katkısı ve işbirliğini içeren söz konusu Acil Eylem Planı’mızla sorunun çözümü konusunda ciddi yol alacağımıza inanıyoruz.” sözleri ile ifade ederken, geçtiğimiz aylarda bu konu kapsamında futbol kulüplerinin yöneticileri ile de görüşme sağlamıştı.

Bu yılda “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” kapsamında birçok etkinlikler düzenlenecek.

Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hanife Aliefendioğlu da şiddetin nedenlerine değindi.

Şiddet çeşitliliklerini iyi bilmemiz gerekir

“Şiddeti, bir cinsiyet parantezine alarak analiz etmek soruna bütüncül bakmamızı engelleyecektir. Şiddetin psikolojik, sözel, ekonomik, fiziksel vb. gibi bir çok çeşitleri vardır. Öncelikle şiddet çeşitliliklerini iyi bilmemiz gerekir. Kabul etmek gerekir ki günümüzde daha çok fiziksel şiddet gündemdedir.

Fiziksel şiddet, fiziksel üstünlüğü kötüye kullanma durumu olduğu için genelde mağdurlar kadınlar olmaktadır. Kadınlara yönelik şiddetin ve istismarın arkasında psikolojik, sosyal, siyasal, kültürel vb. gibi pek çok gerekçe bulunmaktadır. Sadece biriyle mevcut durumu anlamaya çalışmak, bizi sonuca götürmeyecektir. Ancak en büyük sebeplerden birisi aile, eğitimsizlik ve yasal okuryazarlık eksikliğidir.

Bunun yanı sıra toplumsal olarak, günümüzde Covid-19, yoksulluk, genel eğitim düzeyinin düşüklüğü, birey olunamaması, kendimizi ifade edemememiz vb. gibi makro problemlerimiz var. Bu problemler bireyi en yakınındaki kişiye karşı şiddet uygulamaya yöneltir” yanıtını verdi.

Kadına yönelik şiddeti önleme amacı ile yapılan çalışmalara rağmen henüz istenilen düzeyde bir azalış elde edilmemesini de şu şekilde yorumladı;

Şiddet sadece fiziksel, cinsel ve sözel gibi alışıla gelmiş türlerden ibaret değildir

“Konu hakkında hem toplumsal hem siyasal olmak üzere birçok çalışmalar yapılıyor. Fakat şiddetin gerçek boyutlarını bilmiyoruz. Bu konuda başarıyla yol almış ülkeler kadar bilgiye sahip değiliz. Daha öncede söylediğim gibi öncelikle şiddetin türlerini bilmemiz gerekiyor. Şiddet sadece fiziksel, cinsel ve sözel gibi alışıla gelmiş türlerden ibaret değildir.

Örneğin; sosyal medya ve flört yeni bir şiddet biçimidir. Bu konulara yeterince hakim olmamız gerekir. Ayrıca kırsal kadın ve kentsel kadınlar arasındaki şiddet farklarını bilmiyoruz. Bu konular hakkında yeterli düzeyde bilgi sahibi olmamız gerekir. Ancak bu konular hakkında yeterli düzeyde bilgi sahibi olduğumuzda doğru çalışmaları yapabilir ve olumlu sonuçlar alabiliriz.”

Şiddet türleri hakkında bilinçlenmemizi vurgulayan Prof. Dr. Aliefendioğlu bu durumlar karşısında verilen cezaların büyüklüğü ve basitleştiren toplumun aramızda yaygınlaşması hakkında düşüncelerini ise;

Cinsiyet ve sosyoekonomik ayrım yapılmamalı

“Bu konuda hukuki bir eksikliğin olduğu ve cezaların yeterince caydırıcı olmadığını ifade edebilirim. Son günlerde daha çok cezalandırma sistemi üzerinde duruluyor olsa da, sosyal çalışmaların ve politikaların bu vakalara zemin hazırlayan toplumsal ve bireysel sorunları ortadan kaldırma amacı ile hazırlanması gerekir.

Bu durumda yaşanan her krizin sosyoekonomik düzeyi düşük insanlar arasında olduğu varsayımını yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir ki, sosyoekonomik düzeyi yüksek bireyler arasında da çok fazla psikolojik ve fiziksel şiddete uğrayan kadın vardır. sosyal çalışmaların cinsiyet üstünlüğü üzerinden yapılmaması gerekir. Cinsiyet ayrımı yapılmaması temel alınarak, kadına şiddet konusunda farkındalığı artırmak amacıyla sadece kadınlara uyarılarda bulunulmaması, erkeklerin de muhatap alınıp ortak zemin oluşturularak çözüm aranması gerekmektedir” sözleri ile ifade etti.