Şimdi yükleniyor

İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle Feshedilmesi ve Bu Fesih İşleminin Hukuken Geçerliliği

Geçtiğimiz günlerde sabaha karşı Resmi Gazete’de yayımlanan bir cumhurbaşkanı kararnamesiyle, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiğini öğrenmiş olduk. Bu gelişme beraberinde yürütme erki tarafından tek taraflı olarak, sözleşmelerden çekilip çekilemeyeceği tartışmalarını da beraberinde getirmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin Konusu

İstanbul Sözleşmesi; aile içinde ve toplumda kadınların, kız çocuklarının, erkek çocuklarının ve hatta aile içi şiddete maruz kalmış erkeklerin dahi güvencesi olmak üzere imza altına alınmış bir metindir. İstanbul Sözleşmesi, insan hakları sözleşmesi olup devlete aileyi korumak, şiddeti önlemek ve şiddetle mücadele etmek için belirli sorumluluklar yüklemektedir.

İstanbul Sözleşmesi’nin Getirdikleri

İstanbul Sözleşmesi’yle koruma altına alınan manevi değer; kamusal alanda ya da özel alanda en başta kadın ve çocuklar aleyhine gerçekleşen fiziki, psikolojik, ekonomik şiddet , tehdit, zorlama vb. eylemlerden oluşan suçlar neticesinde mağdur edilenler ile ayrımcılık yasağıdır.

Bu nedenle şiddeti önleme merkezleri kurulmuş, adliyelerde şiddeti önleme ve izleme merkezleri kurulmuş, şiddet mağduru kadının ilk muhatap olduğu görevliden son görevliye kadar tüm görevlilerin eğitilmesi öngörülmüş, buna göre 6284. sayılı yasa yürürlüğe sokulmuştur. Bununla beraber devletlere, vatandaşlara toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsiyet ayrımcılığı konularında farkındalık oluşturulması için gerekli eğitimlerin ve çalışmaların yapılması öngörülmüştür.

Her ne kadar medyada yer alan haberler ve bilgilendirmelere göre bu sözleşmeyle üçüncü bir cinsiyet üretmeye müsaade edildiği ve aile yapısını bozmaya yönelik hükümlerin yer aldığı ve bu hükümlerin de Türk örf, adet ve aile yapısına uygun düşmediği ve sözleşmenin feshinin doğru olduğu bilgilendirmesi yapılsa da bu ve benzeri yaklaşımların hukuksal zeminde pek de geçerliliği bulunmamaktadır.

İstanbul Sözleşmesi 4. maddesiyle temel haklar, ayrımcılık yapılmaması ve eşitlik kavramları hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre sözleşmenin tarafı olan devletler, mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerini taahhüt etmişlerdir.
Bu hüküm içinde yer alan ifadelerden herkesin toplum içinde eşit konumda olduğu, kadının erkekten erkeğin kadından bir üstünlüğü olmadığı, bir dinin diğer dinden üstün olmadığı, her kesimden bireylerin eşit hak ve ehliyetlere sahip olması gerektiği ve bu gerekliliğin de devletler tarafından sağlanması gerektiği izah edilmektedir.

Sözleşme metni detaylıca incelendiğinde sadece kadına ve kız çocuklarına yönelik değil erkek çocuklarına yönelik korumanın olması gerektiği öngörülmektedir. Sözleşme, aile içi şiddet kavramını tanımlarken kadınlara ve erkeklere yönelik şiddeti de kapsam içinde değerlendirmiştir.

Sözleşmenin gerekçesinde; toplumda erkeklere biçilen toplumsal rollerin kadınlara biçilen rollerden üstün tutulduğu, ataerkil toplumlarda bu rollerin dayatmaları nedeniyle kadınların daha çok güçlendirilmeye ihtiyaç duyulduğu da detaylıca izah edilmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin İmzalanması

İstanbul Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanmış, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İlgili sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayıyıla yürürlüğe girmişken sözleşmenin feshi cumhurbaşkanı kararnamesiyle gerçekleşmiştir. Kimi hukukçular cumhurbaşkanı kararnamesiyle böyle bir iradenin yok hükmünde olduğunu ileri sürerken kimi hukukçularda milletlerarası sözleşmelerden cumhurbaşkanı imzasıyla feshedilebileceğine dair ayrıca bir kararname olduğunu ve bu kararnamenin de buna göre geçerli olduğunu ileri sürmektedirler.

Cumhurbaşkanı Kararnamelerinin Normlar Hiyerarşisindeki Konumu

Türkiye’nin Türk tipi başkanlık rejimine geçmesiyle birlikte anayasal düzende birtakım değişiklikler ve yeni uygulamalar getirilmiştir. Cumhurbaşkanı kararnameleri 1982 Anayasası değişikliğinden önce de anayasada yer almış olmasına rağmen Ocak 2017 değişiklikleriyle cumhurbaşkanı kararnameleri daha işlevsel kullanılmaya başlanmıştır. Cumhurbaşkanı kararnameleriyle yürütme yetkisine dair işlerin düzenlenmesi planlanmıştır ve anayasadaki diğer değişiklikler ile birlikte cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye’nin tek yürütme erki haline gelmiştir.

Bu değişiklik, cumhurbaşkanı kararnamelerinin normlar hiyerarşisinde hangi konumda olduğu sorununu da beraberinde getirmiştir. Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik ve benzeri normların piramit düzeni oluşturarak birbirleriyle alt alta üst üste ilişki içerisinde olduğu düzene normlar hiyerarşisi denmektedir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ise bu hiyerarşide nerede yer alıyor sorusu, mevcut anayasa ile cevabı bulunabilen bir soru değildir. Sadece adına bakarak değil kararnamelerin içeriğine bakarak hiyerarşideki yerinin tespit edilebileceğine dair çeşitli ve yaygın bir görüş bulunmaktadır.

Sözleşmenin Feshine İlişkin Cumhurbaşkanı Kararnamesinin Geçerliliği

Anayasa ile Cumhurbaşkanı’nın yürütme yetkisi olduğu düzenlenmiştir. Anayasada ilgili hükümlere baktığımızda Cumhurbaşkanı’nın milletlerarası sözleşmeleri onaylayabildiğini ancak bu onayın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulduğu takdirde geçerli olabileceği kabul edilmiştir. Nitekim ilgili sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayıyla yürürlüğe girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, milletlerarası sözleşmelerin Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle sona erdirilebileceğine dair bir kanun çıkarılmadıkça, Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle feshine karar verilen sözleşmeler hala geçerliliğini koruyacaktır.

Milletlerarası sözleşmeler, münhasıran yürütme yetkisine giren bir alan değildir. Sözleşmelerin onaylanması yasama yetkisi kapsamında olduğundan cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilen kararlar hukuken geçerli değildir. Netice itibariyle kanunla düzenlenmediği sürece milletlerarası sözleşmelerin feshine ilişkin cumhurbaşkanı kararnamelerinin geçerli olduğunu söylemek hukuken mümkün olmayacaktır.