Elnaz Pakpour’un Romanlarıyla, İran ve Kadına Dair Yolculuk
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi Doktora Öğrencisi ve Roman Yazarı Elnaz Pakpour, yayınlanan 2. kitabı ‘Vanilyanın Kokusu’nda, okurlarını İran ve Avrupa kültürü arasında yolculuğa çıkan bir kadının yaşantısına konuk ediyor. Pakpour, Vanilyanın Kokusu’yla 32. Uluslararası Tahran Kitap Fuarın’da en çok satanlar listesinde yer alıyor
DAÜ İletişim Fakültesi Doktora Öğrencisi ve Roman Yazarı Elnaz Pakpour, yayınlanan 2. kitabı ‘Vanilyanın Kokusu’yla, okurlara kültürler arası yolculuk içerisinde şekillen bir kadının yaşam hikayesini sunuyor. Yılda 5 milyondan fazla okuyucu tarafından ziyaret edilen Uluslararası Tahran Kitap Fuarı’nda, 2 bin 400 İran’lı ve 800 yabancı yayıncının arasında ise Elnaz Pakpour’un kitapları büyük ilgi görüyor. 32. Uluslararası Tahran Kitap Fuarı’nda en çok satanlar listesinde yer alan ‘Vanilyanın Kokusu’nun izlerinde, Elnaz Pakpour’la edebiyat, İran ve kadın üçgeninde söyleşiyoruz…
Kendisini oldukça büyük bir anlam taşıyan yazarlık sıfatından tevazu göstererek ayırmayı tercih eden Pakpour, kalemini hikaye anlatıcısı olarak niteliyor. Pakpour, “Kendimi yazar olarak öyle büyük görmüyorum. Toplumsal dönüşüme bazı katkılar sunmak için, insanların güzel vakit geçirmeleri için hikayeler üretip, onları anlatıyorum. Şu an yayında olan 2. kitabım ‘Vanilyanın Kokusu’nda da İran ile Avrupa arasında farklı kültürel kodlara tanık olan bir kadının öyküsünü okurlarla paylaşıyorum. İran’a hem içeriden, hem de dünyanın farklı coğrafyalarındaki yaşamları bilen-takip eden biri olarak, kadınların yaşamları üzerinden ayna tutmaya çabalıyorum. Bu noktada benim ve birçokları için aslında normal olan tek bir cümle, okurlarım için kimi zaman büyük bir değişim ve dönüşüm olarak da nitelenebiliyor. İnsanlara iletmeye çalıştığım mesajlar için ise romans ve komedi gibi popüler kültürün öğelerinden faydalanarak romanlarımı besliyorum. Bu yaklaşım ve basılı yayın faaliyetinin yanı sıra, online platformda başlamış olduğum ve hala devam ettiğim hikaye anlatıcılığıyla da daha geniş kitlelere ulaşma şansı yakalıyorum…”
İran’da Hem Muhafazakar Hem de Seküler Aileler Var
Romanlarında İran’da yaşayan muhafazakar ve seküler dinamiklerin bir arada oluşunun doğurduğu kimi çatışmalardan beslendiğine değinen Pakpour, 2. baskıya girmek üzere olan ‘Vanilyanın Kokusu’ adlı eserinde de bu kültürel farklılıklardaki olası uzlaşı zeminine göndermeler de bulunduğuna dikkat çekti. Pakpour, “İnsan hayatı boyunca her ne kadar geçim derdi, para, ün, kariyer gibi bir takım şeylerin peşinden gidiyor olsa da, ben kitabımda ailenin her şeyden önemli olduğuna vurgu yapmayı amaç edindim. Bu noktada ‘sevginin’ ise, hayata dair yaklaşım ve kültürel farklılıklarda aile fertlerini ve insanları uzlaştıracak, empati yapmalarını sağlayacak, onları bir arada tutacak yegane öğe olduğunu iletmek istedim.” Bu noktada romanlarında çizmiş oluğu kadın karakterlerine de değinen Pakpour, bu karakterlerin okumuş, meslek sahibi olan ve bunlar için mücadele eden öykülerin kahramanları olduğunu da ifade etti.
Medya Materyalleri Ataerkilliği Değil, Eşitliği Vurgulamalı
2. baskıya giren ilk kitabı olan ‘Hikayelerin Kadını’nda, İran’da bir tiyatro sanatçısı olan kadının hayatını öyküleştirdiğini dile getiren Pakpour, bunların aslında dışarıdan pek de bilinmeyen, ancak İran’da var olan gerçekliğin bir yüzeyi olduğunu belirtti. Pakpour, öteki yüzeyde ise kadınların okumak, meslek sahibi olmak gibi bazı temel haklarının kimi yaşantılarda sınırlılıklara uğratılan kültürel kodlarla çevrili olduğunu da ifade etti. Bu noktada edebiyatın, medya materyallerinin ve diğer sanat dallarının, toplumsal dönüşümde ataerkil düşünce yapısının aksine eşitliği vurgulayacak şekilde katkı sunabilecek gücünün olduğunu da sözlerine ekledi. Bu bağlamda kaleme aldığı bir örneği de Gündem’le paylaşan Pakpour, “Bir kitabımda iki sevgili birlikte konuşurlarken erkek, bir noktada kadına karşı sesini yükseltiyordu. Kadın ise şöyle bir yanıt verdi: ‘Benimle bu şekilde konuşamazsın. Böyle devam edersen evden gitmek zorundasın.’ Kadının ortaya koymuş olduğu tepki ve kullandığı ifadeler benim için aslında çok normal ve doğal cümlelerdi. Ancak insanlar tarafından devrim niteliğinde algılandı. Oysa statükonun çizdiği rol modellerin aksine farklı yaklaşımlarda zaten hayatımızda var. Örneğin, İran’da erkekler yalnızca güç parametresiyle duygusuz yaşayan insanlar değildir. Bu noktada benim açımdan romanlarımda çizdiğim ve doğru kabul ettiğim erkek rol modeli, konuşmayan, ağlamayan, duygusuz bir makine olmanın aksine; eşiyle diyalog kurabilen, onunla iletişime geçebilen, onu anlayabilen, erkeğin önde kadının onu bir lider gibi takip ettiği çizginin aksine, çiftlerin eşit nitelikte yan yana gelebildiği yaşantılardır” şeklinde konuştu.
Kalemin Bir Hayası Olmalı
Yazan insanın önemli sorumlulukları olduğuna da değinen Pakpour, “Birkaç gün öce 13 yaşında bir okurdan mesaj aldım. Ve birden korktum. 13 yaşında bir okurdan bahsediyoruz sonuçta. Akabinde hemen düşündüm; ‘ben doğru bir şey yazıyor muyum?’ diye. Çünkü 45 yaşında, hayatı, karakteri, kişiliği oturmuş bir kadın sizi okusa, etkilenme oranı kendi içerisinde tutarlılık gösterir. Hatta pek fazla da etkilenmeyebilir. Okuyup, sadece güzel yazmış deyip geçebilir. Ancak 13 yaş o kadar farklı ki. İşte burada kalemin sorumluluğu en ağır şekilde kendini hissettirip, devreye giriyor. O yüzden bence kalemin bir hayası olmalı. Bir adabı olmalı. Anlatmaya çalıştığınız şeyleri; şiddeti, eşitsizliği, küfrü, tecavüzü yani pornografiyi yeniden üretmeden anlatmanız gerekir. Bu yazan kişinin sorumluluğudur. Ancak bunun aksini düşünenler de var pek tabii. Fakat ben onlara katılmıyorum. Tasvip de etmiyorum. Çünkü günün sonunda insanlar kötüyü daha çabuk örnek alabiliyor. Özellikle bir takım ataerkil kodları yeniden üretiyorsanız, bu durum; statükonun da desteklediği ve toplumda baskın hale getirilmeye çalışılan düşüncenin hoşuna gidebiliyor. O sebeple bu noktada, satır aralarında bahsettiğiniz şeyi aktarırken nasıl ele aldığınız, hangi perspektiften baktığınız oldukça önem arz ediyor.”
Online Yazmak Daha Geniş Bir Kitleye Ulaşmak Açısından Önemli
Hikayeler üretip anlatmaya online mecrada başladığını belirten Pakpour, bugünün ekonomik koşullarında insanların bir kitaba 60-70 TL para ödemesinin zaten güç olduğuna değindi. Romanlarını okuyan herkese ve basılı kitaplarını satın alan okurlarına da teşekkürlerini ileten Pakpour, “Kitabımı aldıktan sonra fotoğraflarını çekip benimle paylaşıyorlar. Bu zor koşullarda bütçelerinden benim yazdığım kitaplara pay ayırdıkları için onlara ve tabi ki online olan tüm okurlarıma da teşekkür ederim. Aslında halihazırda yazmış olduğum 9 kitabım var. Ancak İran’da kitaplar yayınlanmadan önce Kültür Bakanlığında denetimden geçiyor. O denetimde onaylandıktan sonra da basılma süreci başlayabiliyor. Yaklaşık 4 hafta sonra 3. kitabım olan ‘Zeytin’ okurlarla buluşacak. Yaz sonu gibi de 4. kitabım olan ‘Çıkmaz Sokak’ basılı olarak yayına girecek. Bununla birlikte yayınlanmasını beklediğim bir diğer kitabım ise İran ile Türkiye arasında seyreden bir öyküye tanıklık ediyor. Bu kitabı, İran’da çıktıktan sonra bir Türk yayınevine de göndermek istiyorum. Birbirine yakın olan bu iki coğrafyanın birbirini doğru anlayabilmesine katkı sunabilmek açısından her iki dilde de bu kitabın basılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan basılı yayıncılığın ötesinde online yayıncılığa da hala devam ediyorum. Bu şekilde ekonomik gücü olmayan veya Farsça konuşulan bir diğer coğrafya olan Afganistan’a da ulaşma şansım oluyor. Böylelikle hedef kitleniz genişliyor. Ayrıca online mecrada aldığım geri dönütler ise benim için oldukça önem arz ediyor. İnsanların hitap ediş şekillerinden nasıl bir düşünce yapısına sahip olduklarını da algılayabiliyorum. Bu durumda, ‘beni kimler okuyor?’ sorusuna da yanıt bulabiliyorum. Hatta yaş gruplarına göre yaklaşım farklılıklarının nasıl değişkenlik gösterdiğini de gözlemleyebiliyorum” şeklinde konuştu.
Yeraltı Edebiyatı ve İran
Sohbetimizin sonunda yeraltı edebiyatına dair açtığımız parantezde Pakpour, İran’da, farklı coğrafyalarda yazılmış, yabancı ülkelere ait yeraltı edebiyatı alanındaki eserlerin yayınlanmasında bir sorun olmadığını belirtti. Öte yandan İran’da geçen bir yeraltı edebiyatı eserinin halihazırda yayınlanabildiği tek mecranın internet olduğuna da dikkat çeken Pakpour, dijital çağa doğan yeni neslin ‘yeraltı (underground)’ yaşam ve onun yansımalarına yönelik öğeleri, ülkenin konjonktürüne rağmen oldukça normal kabul ettiğini ifade etti. Pakpour, basılı olmasa da online mecrada takma isim (nick name)’lerle bu öykülerin paylaşılabildiğini de sözlerine ekledi. Yazmak isteyen edebiyat meraklılarına tavsiyelerde de bulunan Pakpour, yazmak için insanların hikayeleri uzakta aramaması gerektiğini, kendilerine, yakın çevrelerine bakarak üretebileceklerini ve çok okumanın ise yazma edinimini kazanmak için elzem olduğunu belirtti.
Yorum gönder
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.