Emine Ersoy’un Mektubu
Babam soğuk adamdı. 10 yıl önce kaybettim. Sevgisini belli etmez, öpmez, sarılamazdı. Yine öyleydi, beni Mersin otobüsüne bindirirken. Mersin’den feribotla geçecektim KKTC’ye. Yıl 1992.
-“Atatürk İlke ve İnkılaplarından ayrılma” dedi elini uzatarak. Bilmiyordum içinde neler oluyordu, içinden ne geçiyordu. Başka hiçbir şey söylemeden acele edin hadi binin dedi otobüsü göstererek. Kızına söyleyecek başka bir cümlesi yoktu sanırım. Bir baba bilmediği bir ülkeye kızını böyle mi yolcu eder diye düşündüm yol boyu.
Annemle otobüse binip uzun ve sıkıcı bir yolculuktan sonra feribota bindik. Seyahatimiz yaklaşık 24 saat sürdü. Aklımda nereye gidiyorum? Doğru mu yapıyorum? Nasıl bir yer? Türkiye’de kalıp bir yıl daha denesem mi sorularıyla, anneme de endişelerimi belli etmeden, feribotta etrafımda istifra edenlerle berbat yolculuğu tamamladım.
Mağusa Limanı burası dediler. İndik. Allah’ım nasıl bir yere gelmiştim. Zor zahmet Sabancı Kız yurdunu bulduk. Anneme kendisinin burada konaklayamayacağını söylediler. Kaydımı yaptırdık. Akşam aynı feribotun Türkiye’ye geri döneceğini öğrendik. Annem de ben döneyim dedi. Kalakalmıştım.
Annem de gitmişti. Bir başıma ne yaparım? Ne yapacaksın, Emine dedim kendi kendime. Dönmek işte orda… Bir yıl daha aynı şeyleri yaşayacak, belki bir yıl daha kaybedeceksin dedim kendi kendime. Uçsuz bucaksız bozkır gibi topraklara bakarken. Kaldım… Ne iyi etmişim de kalmışım. Ne iyi etmişimde kararlı olmuşum. Hiçbir engel yıldırmadı beni. Buraya okumak için gelmiştim, okulumu bitirip dönecektim.
O bozkırları o kadar çok sevdim ki sonra. Her KKTC adı geçtiğinde içim cız eder. Hayatımın en güzel 5 yılını geçirdim orada. Çok sevdim çok.
Güneşi içimi ısıttı, edindiğim arkadaşlıklar, hocalarım, üniversitem, severek okuduğum bölümüm bana hepsi ayrı ayrı bir şeyler kattı. Orada büyüdüm, orada olgunlaştım, bugünkü hallerimin kökleri hep orada sağlamlaştı. Kıbrıs canım, ikinci vatanım.
Rahat, özgür, huzurlu ve güvenli vatanım. Kampüsüm, Mağusa’nın o güzel sokakları, Petek Pastanesi, dersliklerim, bahar şenlikleri, saatlerce oturduğum kantinler, kitaplarım, aşklarım, arkadaşlıklarım, birbirinden değerli hocalarım, kıymetli asistanlarım. Hepsi ama hepsi benimle beraber, yanımda.
1997 de mezun oldum. Elimde diplomamla döndüğümde babama “Atatürk ilke ve inkılaplarından ayrılmadan döndüm” dedim. Babam tokalaşarak, tebrik etti beni. Ağlayarak gittiğim yerden yine ağlayarak dönmüştüm. Mezun olduktan sonra çok özlediğim o topraklara tekrar tekrar gitme fırsatları yarattım kendime. Hatta bugün iki çocuklu bir anne olarak çocuklarımı da götürdüğüm ikinci vatanıma son birkaç yıldır hasretim.
DAÜ’yü hiç unutmadım. Her hatırladığımda kalbim çarpar, burnum sızlar, gözlerim dolar, özlemim artar. Geçirdiğim her güne şükran duyarak, bu tecrübeyi bana yaşattıkları için aileme teşekkür ediyorum. Ve bu vesile ile o güzel DAÜ ailesine de… Bir teşekkür de bizi sıkı sıkı sarmalayan KKTC’ye. Yine çok iyi, nitelikli, donanımlı öğrenciler yetiştiriyorlardır eminim. Başarıları katlanarak devam etsin.
Yorum gönder
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.